Welcome to Our Website

Pasparlak kıpkırmızı zehirli bir elma gibi ‘Çirkin’: Ayrık otlarının masalı

Yine Beyoğlu’ndayım. Semtin seslerini işitmek kimine göre güzel kimine göreyse “çirkin” bilirsiniz. Ses çıkaranın hangi dilde konuştuğuna göre durum değişebiliyor aslında; bazen renk oluyor, bazen de işgal! ‘Çirkin’ oyunu da bu aralıkta bir yerde cereyan ediyor; uzun bir sessizliğe verilen es esnasında… Pek çok penceresi olan oyun camlarını, ilkin bir kadının sesi ve sessizliği, seçimleri ve bedelleri hakkında görüntülere açıyor.

İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyerini yapan oyun hakkında dahasını anlatacağım ama biraz mekandan bahsedelim; ‘Çirkin’ için istasyonumuz, Beyoğlu’nun ve Türkiye sinema tarihinin önemli yapılarından Alkazar Sineması. Bu tarihi sinema, 1920’lerden 2010’a kadar hizmet verdikten sonra 2021’de kapılarını Hope Alkazar adıyla açmıştı anımsarsınız… Oyunun görsel evrenine, eskiden sadece sinema olan bu salon, görkemli biçimde göğsünü açmış. Caddenin çok dilli, kendi içinde ahenkli sesinden kopacak kadar kuytularda yer alan sahnenin dar ve uzun yapısı -abartılı bir hayalle- mağara fikrinin yanından geçebiliyor. Bu haliyle mekan oyunun gizemli tavrını koyulaştırıyor diyebiliriz. Sadece iç mekan restorasyonunu fazla “yeni” bulduğumu da belirtmeliyim.

Festival gösterimlerinin ardından oynamaya devam eden ‘Çirkin’ oyunu, oldukça güçlü semboller barındırdığı için mekan üzerinden benim yaptığım gibi soyutlamalara teşvik edici bir fikir. Ölümsüzlükle cezalandırılmış Şiva (Nihal Yalçın) ve tavuğun (Onur Berk Arslanoğlu) hikayeleri, irili ufaklı pek çok temsiliyetle hem yakın hem uzak pek çok meseleye doğru uzatıyor ellerini. Gotik ve masalsı havasıyla ‘Çirkin’, insan türünün gerçek arazlarını, gerçek ve gerçeküstü öğeleri birbirine eklemleyen bir efsane denebilir.

Oyunun bu bağlamda neler anlattığı konusunda sabit bir açıklama haksızlık olur. Tüm unsurlarıyla oyun izleyiciyi farklı farklı çıkarımlar yapabileceği kompartımanlara oturtuyor. Ben en çok aşk ve arzunun kadına reva görülmemesi üzerine düşündüm aslında. Anadolulu bir masal kuran ‘Çirkin’, insanın arzularını aşkın arzuyla ilişkisini didikledi bende. Özellikle arzu duymanın cinsiyet ayrımcılığı açısından görünümüne bakmaya çalıştım. Kadınlar için arzunun, kalbini dinlemenin, aşkın peşinden gitmenin ya da maceralara atılmanın cezaya tabii olmasının. Erkekler içinse olağan ya da kahramanca görünmesinin… Şiva da uzun zamandır olduğu gibi bir nevi erkekliğin yasalarıyla yargılanıyor. Bütün bu kurulu düzenin masasını ise bu lanetin ardındaki gerçekleri tavukla beraber bize anlatarak dağıtıyor.

OYUN GÜZELLİK FAŞİZMİNİN ELEŞTİRİSİNE SOYUNUYOR

‘Çirkin’in yüzünün diğer yarısında ayrıksı olmak var. İnsanlar arasında hiyerarşi kurmak için çıkılan merdivenin basamaklarında kimselere benzememek, çirkinlik olabiliyor. Güzellik faşizminin eleştirisine soyunan oyun, bütün ayrımcı kalıplarla uğraşıyor. Bütün bu arazların çocukluk günlerine yansıyan acımasız görüntüsüyse neşeyle, incelikle anlatılabiliyor. Ölmek bilmeyen bu iki mahlukat, insan türünün “uzun yaşama” sevdasını da ters yüz ediyor.

‘Çirkin’ oyunu, yazarı Firuze Engin ve yönetmeni Güray Dinçol’un Tiyatro Bereze ile yıllardır devam eden çalışmalarının, kendine has metin ve sahne dilinin geniş prodüksiyon olanaklarıyla birleştiğinde neler ortaya çıkabileceğinin göstergelerinden. Hem Engin hem Dinçol’un çocuklarla ve gençlerle tiyatro yapma deneyimlerinin Çirkin’deki detaycılığı ve naif anlatıyı da desteklediğini düşünüyorum. Oyuncular Nihal Yalçın ve Onur Berk Arslanoğlu ise pek çok unsurun bir arada kullanıldığı oyunda akışkan bir performans sergiliyor. Öncelikle bu akışkanlık, kendi aralarında kurulmuş iki farklı türden yaratılmış karakterler arasındaki frekansla ilgili. Onur Berk Arslanoğlu lanetli tavuk rolünde özellikle bir hayvan temsilindeki performansıyla ayrışıyor. İnsanların sevip beslese bile başka türlerin hareketlerine, reflekslerine, seslerine yabancı olduğunu kabul etmeliyiz. Ancak Arslanoğlu bu yabancılığı ciddi anlamda aşmış görünüyor; her bir bedensel eğimi, tavrı, sesi, perdeli ayakların basışı gibi nüanslar iyi işlenmiş görünüyor. Bu noktada kuşkusuz ‘hayvan karakterler’ yazabilmenin güçlüğünü vurgulamak da gerekli. İnsan kendi dışındaki türlerle birlikte yaşıyor olsa bile söz konusu bir çiçek, kedi, tavuk olsa dahi ne kadar yabancı aslında… Ne başını büküşü, ne perdeli ayağını basışı, ne yaprağını açışı hafızamızda kalıyor. Öte yandan bir Anadolu masalını andıran bu oyun metin itibarıyla da tekrarlarla, tasvirlerle, detaylı anlatımlarla bezeli. Metin yoğun, oyun bu nedenlerle bazen ağırlaşabiliyor; tavuk karakterinin küçük aksiyonları ya da seyirciyi oyuna dahil edişler buralarda oyunun temposu adına iyi işleyen unsurlardan.

Antabus (Nihal Yalçın’ın oynadığı Seray Şahiner’in aynı adlı romanından uyarlanan tiyatro oyunu/2015) gibi daha az uzamları olan bir reji çalışmasıyla sahnelenen tek kişilik performanstan sonra Nihal Yalçın’ın da Çirkin’de insanımsı bir yaratığı yine tüm bedensel uzuvların güç hareketleriyle performe edişi seyrin hafife alınmayacak yanlarından. Oyuncu, yeni tiyatro deneyimini yürüdüğünü bildiği bir yerden sürdürmek yerine burada başka tecrübelere soyunuyor. Bütün bunları görünür kılan bir diğer dinamik de kuşkusuz yönetmenleri Güray Dinçol’un fiziksel tiyatro, clown ve doğaçlama yöntemleri üzerinde yıllardır çalışmayı sürdürüyor olması, bu arada reji mutfağını bunlarla yoğurması. Koreografileri tasarlayan Büşra Firidin’in oyunculuk performanslarına katkısını da görmemek imkansız. Keza kostüm tasarımı da usta bir elden çıkmış. Candan Seda Balaban yıllardır Kumbaracı50 başta olmak üzere kostüm, maske gibi çalışmalarını yaptığı her oyunda dokunuşunu hissettirir. Makyaj da bu kostümle birlikte oyunun sahneleme stilini belirginleştiren kalemlerden.

GELENEKSEL ANLATI TİYATROSUNU ÇAĞDAŞ SAHNELEME DİLİYLE KURGULUYOR

‘Çirkin’in dijital sanat kullanımı bu alanın görsel sanatlarla benzerliğini bize gösteren bir yorum olmuş. Oyun geleneksel anlatı tiyatrosunu bu çağdaş sahneleme diliyle kurguluyor. Ahmet Kenan Bilgiç’in (Gevende grubunun üyesi. Uzun bir aradan sonra 20. yıllarında sahnelere dönmeye hazırlanıyorlar) oyun için yaptığı müziklerle dijital enstalasyonlar kendi arasında da yüksek bir sound yakalıyor. Müzikler oyunun hem dark hem de masalsı yanının en güçlü taraflarından, sahiden havaya sokuyor seyirciyi.

Oyun bu dijital enstalasyonları salonun 3 duvarına yerleştirerek hem zemin kurmuş sahneye 3 boyutlu bir görsel bakış getiriyor. Dağlar, nehirler, renkler, ateşler, hepsi masalsı atmosfere etkileyici bir görsel kuvvet getiriyor. Duvardaki bu yerleştirmelerde kullanılan resimler, çizimler, çeşitli görseller bazen dekor bazen sahneye katılıp çıkan oyuncular olabiliyor. Cem Yılmazer’in ışık tasarımı oyunun kullandığı tüm reji dinamiklerinin sigortalarından. Görsel Sanatçılar, Amir Ahmadoghlu, Burak Dirgen ile Grafik Tasarımda Nada Aydın ve Yaratıcı Teknoloji Uzmanı Çağatay Güçlü’nün metnin hayal ettirdiği dünyayı sinemasal bir ton da ekleyerek oyunun bize aktarılmasında rolleri büyük.

En nihayetinde zehirli elma gibi bir hikaye ‘Çirkin’. Görüntüsü pasparlak kıpkırmızı. Anlattıkları zehir gibi, boğazda yumru gibi. Şiva ve tavuğun arkadaşlığı, uğradığı haksızlık, birbirlerine gösterdikleri sabır ve incelikli üslubu oyunu yetişkinlere kıssası olan bir masal haline getirmiş. Ne insanın insan ne hayvanın hayvan kalabildiği şimdiki zamanın yeni nesil fablı gibi de. Lanetlerini bozmaya çalışan, genel verili imajlara uymayan ‘Çirkin’, maceracı ve aşık Şiva ve tavukların anlattıklarını dinlemek iyi bir fikir.

Yazan: Firuze Engin, Yöneten: Güray Dinçol
Yaratıcı Yapımcı: Yağmur Dolkun, Sahne ve Yapım Tasarımı: Veli Kahraman, Immersive Sanat Direktörleri: Lalin Akalan, Amir Ahmadoghlu (xtopia), Müzik: Ahmet Kenan Bilgiç (Comfortnoise)
Koreografi: Büşra Firidin, Kostüm Tasarımı: Candan Seda Balaban
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer, Ses Tasarımı: Turgut Mavuk (Comfortnoise)
Yardımcı Yönetmen: Aslı Ekici, Yaratıcı Teknoloji Uzmanı: Çağatay Güçlü (xtopia), Görsel Sanatçılar: Amir Ahmadoghlu, Burak Dirgen (xtopia)
Grafik Tasarım: Nada Aydın (xtopia), Görüntü Sistemi Yönetimi: Display Team, Yapım Sorumlusu: Eyüp Çelik, Reji Asistanı: Mislina Kurtuldu
Proje Koordinatörü: Esra Küçükşen (xtopia), Görsel İletişim, Tasarım: Özge Güven, Fotoğraf: Murat Kahya, Ortak Yapımcılar: Institute of Time, Betaland Audiovisual, Oynayanlar: Nihal Yalçın, Onur Berk Arslanoğlu

Ne zaman izlerim?

Hope Alkazar’da yakında satışa çıkacaklar seanslar şöyle:

05.01.2024 Cuma / 20:00, 06.01.2024 Cumartesi / 20:00
12.01.2024 Cuma / 20:00, 13.01.2024 Cumartesi / 20:00
19.01.2024 Cuma / 20:00, 20.01.2024 Cumartesi / 20:00
26.01.2024 Cuma / 20:00, 27.01.2024 Cumartesi / 20:00

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

....